Tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan, kültürel, mimari ve dini olarak sayısız antik eseri üzerinde barındıran Türkiye bu özelliği ile her yıl binlerce turistin ziyaretine ev sahipliği yapıyor. Yıllar boyunca doğusundan batısına birçok medeniyeti ağırlamış ve onlardan miras kalan birbirinden değerli tarihi ve doğal güzelliklere sahip cennet ülkemiz Türkiye’deki 10 tarihi yeri sizler için sıraladık. Aralarında mutlaka duyduğunuz ya da ziyart etme şansını yakaladığınız yerler olduğuna eminiz ama bizlere geçmişimizden miras kalan bu eşsiz güzellikleri sizler için sıraladık.
1 – Xanthos ve Letoon Antik Kentleri,
Fethiye – Kaş karayolunun 65. kilometresinde Kumluova Köyü yakınında bulunan Letoon Antik kentileri Şair Ovidius’un anlattığı bir öyküye göre kent, Zeus’tan hamile kalan Leto’nun adına kurulmuştur. Kentte en eski yerleşim izleri MÖ 7. yüzyıla kadar gider. Ören yeri merkezinde yan yana üç tapınak bulunmaktadır. Bunlardan en kuzeydeki Leto, ortadaki Artemis, güneyindeki Apollon’a adanmıştır. Tapınakların güneybatısında bir çeşme, hemen doğusunda kilise yer almaktadır. Kentin kuzeyinde Stoa ile arkasını kısmen doğal yamaca dayamış Helenistik Döneme ait tiyatro bulunmaktadır. Letoon MS 7. yüzyılda terk edilmiştir. Letoon, Xanthos ile birlikte Birleşmiş Ayrıca UNESCO tarafından 1988 yıllarında kültürel miras olarak “UNESCO Dünya Miras Listesi”ne alınmıştır
2 – Göbekli Tepe – Şanlıurfa
Göbekli Tepe, Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında yer alan dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğudur. Yerleşim yeri olarak kullanılmadığı bilinen ve tapınmaya hizmet eden Göbeklitepe, şaşırtıcı anıtsal mimarisiyle 2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. Türkiye’de de’’ 2019 Göbeklitepe Yılı” ilan edildi. Henüz küçük bir bölümü çıkarılan Göbeklitepe, yaklaşık 12 bin yıllık geçmişiyle insanlık tarihini değiştirdi. Dünyanın bilinen en eski ve en büyük tapınma (kült) merkezi sayılan Göbeklitepe ile dinsel inanışın yerleşik yaşama geçişteki etkisi kanıtlandı.
3 – Zeugma Antik Kenti, Gaziantep
Zeugma Antik Kenti , Gaziantep ili, Nizip İlçesi , Belkıs Köyü sınırları içerisinde Fırat Nehri’nin kıyısında yer alır. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan Zeugma Antik Kenti; Fırat’ın geçilebilir en sığ yerinde olması, askeri ve ticari bakımdan çok stratejik bir bölge olması nedeniyle tarihin her döneminde önemini korumuştur. Hellenistik dönemde Selevkos Nikator zamanında Zeugma’da önemli imar faaliyetleri yapıldığı bilinmektedir. Kentteki Akropolün üzerine kader tanrıçası Thyke’nin bir tapınağı yapılmıştır. Bu tapınak halen toprak altındadır. Zeugma Antik Kenti kendi şehir sikkesi de basmış Roma Kentlerinden biridir.
4 – Ani Harabeleri, Kars
Kars şehrinin güneydoğusunda, il merkezine 42 km uzaklıkta, Arpaçay boyunda bulunan ören yeri. 961-1045 yılları arasında Pakraduni Hanedanlığı’ndan Ermeni hükümdarlarının başkenti olmuştur. 11. ila 12. yüzyıla ait bazı İslam mimarisi eserlerini de barındırır. Kentin adı en erken 6. yüzyılda Gamsaragan sülalesinden Ermeni beylerine ait bir müstahkem yer olarak geçer. Ermeni Gamsaragan ailesi ile Ermeni Bagrationi (Bagrat) ailesi arasındaki uzun mücadele ikincilerin zaferi ile sonuçlanmış ve 780 yılında Gamsaragan’lar mülklerini Bagratlılara satarak Bizans ülkesine göçmüşlerdir. 2012’de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilen Ani, 2016’da ise Dünya Mirası olarak tescil edilmiştir.
5 – Nemrut Dağı, Adıyaman
Adıyaman’ın Kahta İlçesi’nde 2150 metre yüksekliğindeki Nemrut Dağı yamaçlarında hükümdarlık yapmış olan Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için yaptırdığı mezarı, anıtsal heykelleri Helenistik Dönemin en görkemli ve en önemli kalıntılarından birisidir. Anıtsal heykeller doğu, batı ve kuzey teraslarına yayılmıştır. Doğu terası kutsal merkezdir ve bu nedenle en önemli heykel ve mimari kalıntılar burada bulunmaktadır. İyi korunmuş durumdaki dev heykeller kireçtaşı bloklarından yapılmıştır ve 8-10 metre yüksekliktedir. Varlığı bilinmekle beraber kral mezarı, henüz keşfedilememiştir.
6 – Efes Antik Kenti, İzmir
İzmir, Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes kentinin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, kadar inmektedir. Son yıllarda yapılan araştırma ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi’nde Tunç Çağları ve Hittitlere ait yerleşimler saptanmıştır. Hititler Döneminde kentin adı Apasas’tır. M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan’dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınmıştır. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuştur. Hellenistik ve Roma dönemlerinde en görkemli zamanlarını yaşayan Efes, Asya eyaletinin başkenti ve en büyük liman kenti olarak 200.000 kişilik nüfusa sahipti. Efes, Bizans Dönemi tekrar yer değiştirmiş ve ilk kez kurulduğu Selçuk’taki Ayasuluk Tepesi’ne gelmiştir.1994’te UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilen Efes, 2015’te ise Dünya Mirası olarak tescil edilmiştir.
7- Sümela Manastırı, Trabzon
Sümela Manastırı, Trabzon ili, Maçka ilçesi, Altındere vadisi sınırları içerisinde yer alan deresinin batı yamaçlarında Kara tepesi üzerinde deniz seviyesinden 1.150 m yükseklikteki eski Rum Ortodoks manastır ve kilise kompleksi olup, tam adı Panagia Sumela veya Theotokos Sumela’dır. Halk arasında Meryem Ana Kilisesi olarak bilinir.Kilisenin ilk kuruluşu ile manastır haline dönüşümü arasındaki bin yıllık dönem hakkında fazla bir şey bilinmiyor fakat Karadeniz Rumları arasında anlatılan bir efsaneye göre Atina’lı Barnabas ile Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görmüşler; rüyalarında, İsa’nın öğrencilerinden Aziz Luka’ın yaptığı üç Panagia ikonundan, Meryem’in bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela’nın yerini görmüşlerdir. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon’a gelmiş, orada karşılaşıp gördükleri rüyaları birbirlerine anlatmış ve ilk kilisenin temelini atmışlardır. Bununla birlikte manastırdaki fresklerde sıkça yer alıp, özel bir önem verilen Trabzon İmparatoru III. Aleksios’un manastırın gerçek kurucusu olduğu sanılmaktadır.
8 – Hattuşaş, Çorum
Hattuşaş, Hititler’in geç tunç çağı dönemindeki başkentidir. Çorum il merkezinin 82 km güneybatısındaki günümüzdeki adıyla Boğazkale ilçesinde bulunmaktadır. Hitit Devleti’nin başkenti olan Hattuşaş sanat ve mimarlık alanında gelişmeler göstermiştir. Hattuşaş çok geniş bir alana yayılmıştır. Yapılan kazılarda 5 kültür katı ortaya çıkmıştır. Bu katlarda Hatti, Asur, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma kalıntılar bulunmuştur. Kalıntılar Aşağı Kent, Yukarı Kent, Büyük Kale (Kral Kalesi), Yazılıkaya’dan oluşmaktadır. 1986 yılında UNESCO Dünya Mirasları listesine dahil edilmiştir.
9 – Kapadokya, Nevşehir
Masalsı görüntüsü ve eşsiz doğasıyla Dünya’nın en büyüleyici atmosferlerinden birine sahip Kapadokya, insanlık tarihi boyunca çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Peribacaları gibi ilginç jeolojik yapısının yanı sıra, kayalara oyulan yerleşim yerleri ender doğal ve kültürel merkezlerdendir. Kapadokya Bölgesi’nin tarihi M.Ö. 3000’lerde yaşamış Asur ticaret kolonileri ve Hititlere kadar gitmektedir.
10 – Safranbolu, Karabük
Karadeniz kıyılarını, Batı, Kuzey ve Orta Anadolu’ya bağlayan yol üzerinde yer alan tarihi Safranbolu Şehri, coğrafi konumu nedeniyle çok eski devirlerden beri yerleşim görmektedir. 14. yy.ın başlarından bu yana Türklerin hakimiyetinde olan Safranbolu, özellikle 18. yüzyılda Asya ve Avrupa arasındaki ticaretin önemli bir merkezi olmuştur. Türk kentsel tarihinin bozulmamış bir örneği olan bu şehir, geleneksel şehir dokusu, ahşap yığma evleri ve anıtsal yapılarıyla bütünü sit ilan edilmiş ender kentlerden biri olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.