Onlar öldü, katiller kazandı. Bugün o katiller ortaya çıksalar, “o 34 kişiyi öldüren bizdik” deseler yine de yargılanmayacaklar. Zamana karşı bir katliamı akladılar. 1 Mayıs 1977’nin sanıkları artık suçlanmayacak. O gün Taksim’de karanlığın bekçileri vardı. O günü onlar kirletti.
1 Mayıs 1977 – Saat 09:00
O gün, o sabah 4 milyonluk İstanbul’da tam 400.000 kişi sıcak bir bahar gününe heyecanla uyandı. Onlar için 1 Mayıs farklıydı. Bahar bayramına değil, işçinin ve emekçinin bayramına uyanmışlardı. Birlik, dayanışma ve barışı haykıracaklardı. Böyle düşünüyorlardı. En güzel elbiselerini giydiler. Çocuklarını, eşlerini, sevgililerini yanına aldılar ve sokağa çıktılar. Bayram yeri Taksim’di…
1 Mayıs 1977 – Saat 10:00
Bayramın sahibi Devrimci İşçi Sendikiları yani DİSK’ti. DİSK, Taksim’de yapılacak kutlamaların bütün sorumluluğunu üstlenmişti. Ancak havada bir gerilim vardı. Sol gruplar arasındaki çatışmalar DİSK yönetimini kara kara düşündürüyordu. 1 Mayıs’tan bir gün önce rakip iki sol grup arasında yaşanan çatışmalarda iki kişi yaşamını yitirmişti. Bu gruplardan birisi Sovyetler türü sosyalizmi, diğeri ise Çin ve Arnavutluk tarzı sosyalizmi savunuyordu. Gerilim çok tırmanmıştı. Taraflar birbirlerini maocu faşist ya da sosyal faşist olarak suçluyorlardı. DİSK bu çatışma yaşanmasın diye önlem aldı. Adına üçlü blok denilen Çin ve Arnavutluk yanlısı grubun alana alınmamasına karar verildi. Tam 20.000 eli sopalı işçi, alanın güvenliğini sağlayacaktı. O yıllarda bu üçlü blok içinde yer alan Atilla Aytemur o karara duyulan tepkiyi şöyle anlattı;
“Diğer sosyalist, sol güçler gibi 1 Mayıs’ın kutlanmasına kendilerinin de kitlesel bir şekilde katılmasını bir hak olarak, bir sorumluluk olarak algılıyorlardı ve 1 Mayıs öncesi yaptıkları çalışmalar da buna uygun çalışmalar olarak görülüyordu. 1 Mayıs 1977’de alana girmeye kararlıydılar”
Yürüyüş kolunda güvenlik sağlanmıştı. İşçiler ve 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenlere için 2 güzergah vardı. Bir grup Beşiktaş’tan, bir grup Saraçhane’den Taksim’e yürüyüş yapacaklardı. Saraçhane’de kortejin en sonunda üçlü blok vardı. Üçlü blok çatışma olsa bile alana girmeyi hedefliyordu.
1 Mayıs 1977 – Saat 15:00
Taksim alanı yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Onbinlerce işçi, memur, öğrenci ve çalışanlar alana akın ediyordu. Adeta bir şenlik gibiydi. Ancak DİSK’ten sonra en önemli ve en güçlü katılımı sağlayan DEVGENÇ alana girememişti. DEVGENÇ eski yöneticisi Bülent Uluer o günü şöyle anlatıyor;
“Önümüze bir baraj kurdular ve bizi yürütmediler. Ama biz 50.000 kişilik kitlemizle beraber kendi istediğimiz güzergahtan Taksim’e girdik.”
1 Mayıs için İstanbul polisi de önlemler aldı. 10.000 polis görev yapıyordu. Alanın tam karşısındaki o zamanki adıyla Intercontinental Oteli’nde 213, 713 ve 510 numaralı odalarda polisler görev yapıyordu.
1 Mayıs 1977 – Saat 17:00
Taksim alanı tamamen dolduğunda DİSK Başkanı Kemal Türkler konuşmasına başladı. Alana hala insanlar geliyordu. Üçlü Blok, Tarlabaşı’ndan alana girmek istediğinde DİSK’li işçiler bu grubun önünde bir barikat kurdu. Sopalarla kavga çıktı. Bir el silah sesi duyuldu. Tam kavga yatışır gibi olmuştu ki iki el daha silah atıldı. Sonra bütün kitlenin üzerine ateş açıldı. Artık ok yaydan çıkmış ve hazırlanan senaryonun aktörleri devreye girmişti. Taksim alanı cehenneme dönmüştü. Dört bir yandan makinalı tüfeklerle alandaki insanlara ateş ediliyordu. Sular idaresi üzerinden açılan ateşin hedefi Atatürk Anıtı’nın etrafındaki DEVGENÇ’lilerdi. Ölenlerin yarısından fazlası DEVGENÇ taraftarı kişilerdi. İkinci ateş beyaz Renault’tan geldi. O yılların Emniyet Müdür Yardımcısı olan Recep Ordulu o arabanın içerisindekilerin polis olduğunu 20 yıl sonra açıkladı. Üçüncü ateş panzerlerden geldi. Panzerler hem ateş ediyor, hem de su sıkıyordu. Panzerin bir kadını ezdiği an fotoğraf karelerinde ölümsüzleşti. Dördüncü ateş Intercontinental Oteli’nden geldi. Özellikle DİSK’lilerin bulunduğu kürsü hedef alınmıştı.
Kitlelerin üzerine açılan ateş tam 10 dakika sürdü. O kadar sıkılan mermiye rağmen silahla ölenlerin sayısı, ezilerek ölenlerden daha azdı. Taksim Meydanı’na kurşun yağdığında kaçacak yer arayan insan Kazancı Yokuşu’na yöneldi. Yokuşu kapatan bir kamyon nedeniyle binlerce insan birbirlerini çiğnedi, 20 tanesi yaşamını yitirdi.
Katliamın bilançosu 34 ölü, 100 yaralı, 470 gözaltıydı. Ancak bu 470 gözaltından hiçbirisi suçlu bulunmadı. Alanda görev yapan 10.000 polis 1 tane silahlı kişi yakalayamadı. Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan;
“O sırada vilayetten İstanbul Belediyesi’ne resmi bir yazı geldi. ‘DİSK sorumluluğu altında böyle bir tören yapılacaktır, hazırlıklı olunuz. Olaylar çıkabilir’ deniyordu. Güvenlik güçleri olaylar sırasında hiç müdahale etmediler. Onlar böyle bir olayın çıkacağını biliyorlardı, bekliyorlardı.”
İki sol grup arasındaki gerilimi fırsat bilen provakatörler sola en büyük darbeyi 1 Mayıs 1977’de vurdular. Sosyalist solun tarihindeki gerileme işte bu olayla başladı. Belki de hedef buydu. Sol dalga ilk burada kırıldı.